Uydurma Hadisler
Kaynak: www.rahmet.org
ZAYIF VE UYDURMA HADİSLER VE BUNLARIN ÜMMETTEKİ KÖTÜ ETKİSİ BU RİVAYETLERDEN SAKININ
1. cilt
1. Din akıldır, dini olmayanın aklı da yoktur1[1]
( الدين هو العقل، ومن لا دين له لا عقل له)
Hadis bâtıldır.
Nesâ’î « bu bâtıl ve münker bir hadistir » demiştir. Hafız b. Hacer; aklın fazileti konusunda otuzdan fazla hadis olduğunu ve tümünün de uydurma olduğunu belirtir. İbn Kayyım’da2[2], akılla ilgili bütün hadislerin yalan olduğunu söyler.
2. Kişilerin azmi, dağları yerinden oynatır
( همة الرجال تزيل الجبال )
Hadis değildir. Aksine Gazzâlî’nin kardeşi olan Ahmed el-Gazzâli’nin sözüdür.
3. Mescidde konuşmak, hayvanların yeşilliği yedikleri gibi sevabları yer
( الحديث في المسجد يأآل الحسنات آما تأآل البهائم الحشيش )
Bunun aslı yoktur.
Gazzâlî İhyâ’da3[3] nakleder, Hâfız el-Irâkî rivâyetin aslını bulamadığını, es-Subki ise, isnadını bulamadığını söyler. Rivâyetin dillerde
meşhur olan şekli ise; Mescidde ki mubâh söz ateşin odunu yediği gibi sevabları da yer.
4. Ebediyen yaşayacakmış gibi dünyan için çalış, yarın ölecekmiş gibi de ahiretin için çalış
( اعمل لدنياك آأنك تعيش أبدا، واعمل لآخرتك آأنك تموت غدا )
Merfû olarak aslı yoktur. Ancak son zamanlarda halk arasında şöhret bulmuştur.
5. Gerçekten Allah kulunu helâl şeyin talebinde yorgun olarak görmeyi sever4[4]
( إن الله يحب أن يرى عبده تعبا في طلب الحلال )
Uydurmadır. Ravilerinden olan Muhammed b. Sehl el-Attâr hadis uyduran birisidir.
6. Ümmetimden iki sınıf salâha ererse, insanlar da salâha erer: yöneticiler ve âlimler
( صنفان من أمتي إذا صلحا صلح الناس: الأمراء والفقهاء، [وفي رواية: العلماء])
Uydurmadır. Râvilerinden olan Muhammed b Ziyâd el-Yeşkurî hakkında Ahmed b Hanbel; yalancı olup hadis uydurduğunu söyler. Buna rağmen Gazzâlî İhyâsın darivâyeti Allâh Rasûlû (s.a.s)’e nisbet eder!
7. Her kim günah işlerken gülerse, ateşe ağlayarak girer
( من أذنب وهو يضحك دخل النار وهو يبكي )
Uydurmadır.Bu rivayette yukarıda geçen Muhammad b. Ziyâd adında yalancı ve hadis uyduran birisi kanalından gelmiştir.
8. Hâlimi bilmesi, istememe gerek bırakmaz
( حسبي من سؤالي علمه بحالي )
Bunun aslı yoktur.
Bazıları bunu İbrâhim (a.s)’ın sözü olarak aktarırlar, söz isrâiliyattandır. Rivâyete göre, İbrâhim (a.s) mancınık ile ateşe atıldığında Cebrâil kendisine gelerek; «Ey İbrâhim bir isteğin varmı?» dediğinde, İbrâhim: «Sana ihtiyacım yoktur» der. Cebrâil: «Rabbinden dile» der. Bunun üzerine İbrâhim (a.s) yukarıdaki sözünü söyler. Rivâyeti el-Bagavî tefsirinde Ka’b el- Ahbâr’a nisbet etmiştir.
Tasavvuf anlayışına göre hikmet hakkında yazanlardan bir tanesi; «Allah’tan istemen O’nu itham etmendir!» der. Çünkü Allâh her şeyi duyup gördüğünden, Ondan isteme O’nun duymadığı görmediği anlayışına götürdüğü için Onu itham etmektir!!!
Böyle bir anlayış büyük bir sapıklıktır. Çünkü başta İbrahim (a.s) olmak üzere bütün Peygamberler Allah’tan istemişler O’na yalvarmışlardır. Kur’an ve Sünnette bunun örnekleri çoktur. Ebu Davud’un tahriç ettiği sahih bir hadiste
Duâ ibadettir diyen Allâh Rasûlû (s.a.s) ardından şu âyeti okur; «Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana duâ edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibâdeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir»)5[5]
Duâ ile kul, Allâh’a olan kulluğunu ve O’na olan hâcetini izhâr eder. Dolayısıyla her kim Allah’a dua etmez ise, sanki ona olan kulluktan yüz çevirmiş gibidir. el-Hâkim’in6[6] tahrîç edip ez-Zehebî’nin de muvafakat ettiği hasen bir hadiste ( Kim Allah’a dua etmez ise Allah ona gazab eder) buyurulmaktadır.
9. Câhım (makamım) ile tevessül edin, çünkü cahım Allah’ın indinde büyüktür
( توسلوا بجاهي؛ فإن جاهي عند الله عظيم )
Bunun aslı yoktur.
Hiç şüphesiz Allâh Rasûlû (s.a.s)’in yeri ve makamı Allah’ın indinde büyüktür. Ancak bunun ile tevessül arasında fark vardır, ikisinin karıştırılmaması gerekir. Câhı ile tevessülde bulunulup kabule daha şayan olduğu inancının akıl ile bilinmesi imkansızdır. Gaybi bir konu olduğu için delil olabilecek sahih bir nakil ile sabit olması gerekir. Bu konu hakkında da sahih bir hadis yoktur. Bilâkis Ebû Hanîfe şöyle der: « Hiç kimsenin Allah’tan başka biriyle Allah’a duâ etmesi gerekmez. Musâade edilen ve emredilmiş olunan dua, Allah’ın şu, (Allah ait güzel isimler vardır. O’nu o isimlerle çağırınız) âyetinden yararlanılarak yapılandır. »7[7]
Ebû Yusuf ise şöyle der: « Falanın hakkı için veya peygamberlerden birisinin hakkı için Harem-i Şerîf yahut Meş’ar-i Harâm hakkı için duâ edilmesini kerih görürüm. »8[8]
Tevessülle ilgili batıl bir rivâyette Şâfii şöyle der: « Ben Ebû Hanîfe ile teberrukte bulunurum, her gün kabrine gelir ve bir ihtiyacım olduğunda iki rekat namaz kılarım, böylelikle kabrin yanında Allah’tan ihtiyacımı isterim, uzun zaman geçmeden ihtiyacım giderilir » Ravilerinden olan Umer b. İbrâhîm bilinmemektedir.
Rivayetin yalan olduğu gün gibi açıktır. Çünkü Şâfii Bağdat’a geldiğinde duâ için nöbetleşe olarak ziyaret olunan hiç bir kabir yoktu. Bu hâl Şâfii döneminde bilinmezdi. Şafii, Hicâz, Yemen, Şâm ve Mısır’da bir çok sahabi ve tabiin ve daha önemlisi Medine de Peygamber (s.a.s)’in kabrini görmüştür. Şaşılacak bir haldir ki, Şâfii buralarda dua yapmamıştır.
Sonra Ebu Hanîfe’nin öğrencilerinden olan Ebû Yûsuf, Muhammed, Züfer, Hasan b. Ziyâd, ne Ebû Hanîfe’nin ne de başkasının kabrine böyle bir duâ için gitmemişlerdir.
10. ...Peygamberinin ve benden önceki Peygamberlerinin hakkı için...9[9]
( ... بحق نبيك والأنبياء الذين من قبلي ...)
Hadis zayıftır.Râvilerinden olan Ravh b. Salâh, münker hadisler rivayet etmiştir.
11. Adem (a.s.) günahı işlediğinde şöyle der: « Ya Rabbi, Muhammedin hakkı için beni affetmeni istiyorum ». Allah, « Ey Adem onu yaratmadığım halde Muhammedi nasıl tanıdın » deyince, « Ey Rabbim! beni elinle yaratıp, ruhundan bana üflediğinde başımı kaldırdım ve arşın sütunlarında Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Resulullâh yazılı olduğunu gördüm. Bildim ki, Sen Kendi ismine en sevgili yaratığını izâfe ettin ». Bunun üzerine Allah; « Doğru söyledin ey Adem! Çünkü o beşer içerisinde bana en sevgili olanıdır. Bana onun hakkı ile dua ettiğinde seni bağışlarım, eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım » der10[10].
( لما اقترف آدم الخطيئة؛ قال: يا رب! أسألك بحق محمد لما غفرت لي. فقال الله: يا آدم! وآيف عرفت
محمدا، ولم أخلقه؟ قال يا رب! لما خلقتني بيدك، ونفخت في من روحك؛ رفعت رأسي، فرأيت على
قوائم العرش مكتوبا: لا إله إلا الله محمد رسول الله، فعلمت أنك لم تضف إلى اسمك إلا أحب الخلق
إليك. فقال الله: صدقت يا آدم! إنه لأحب الخلق إلي، ادعني بحقه، فقد غفرت لك، ولولا محمد ما خلقتك)
Uydurmadır. Râvilerinden olan Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem hakkında İbn Hibbân şöyle der: «Hadis uydurmakla itham olunmuş, Leys, Malik ve İbn Lehi’a üzerine hadisler uydurmuştur. Dolayısıyla imâm ez-Zehebî rivâyet hakkında uydurma ve batıl derken, İbn Hacer el- Askalânî de ona katılır.
Rivâyetin batıllığına delil olan bir yönüde, Adem (a.s.)’ın Nebî (s.a.s.)’i, kendi yaratılışından sonra cennette iken yer yüzüne inmeden bilmesidir. Halbuki zayıf, ancak daha iyi bir senedle gelen başka rivayette: (Adem (a.s.) Hindistana iner ve yanlızlık hisseder, bunun üzerine Cebrâil inerek; Allâhu Ekber, Allâhu Ekber, Eşhedu En Lâ İlâhe İllallâh (iki defa), Eşhedu Enne Muhammeden Resûlullâh (iki defa) deyip ezan okur. Adem şöyle der: «Muhammed de kim»? Cebrâil: «Peygamberlerden son oğlundur» der.)11[11] Râvilerinden Ali b. Behrâm bilinmemekte, diğer bir râvi olan Muhammed b. Abdullâh b. Süleyman aynı şekilde bilinmemektedir. Bir önceki rivâyette Âdem (a.s.) daha cennette iken Peygamber (s.a.s.)’i tanıyordu, bu ikinci rivayette ise, Âdem (a.s.) yer yüzüne indiği halde Muhammed (s.a.s.)’i tanımamıştır.
12. Ezan okuyan kâmet getirsin12[12]
( من أذن ؛ فليقم )
Hadis Zayıftır.
Hadis Abdurrahmân b. Ziyâd el-Afrîkî yoluyla rivayet edilmiştir. et-Tirmizî akabinde, Abdurrahmân’ın hadis ehli indinde zayıf olduğunu söyler. Hadisin el-Bagavî13[13], en-Nevevi14[14] ve el-Beyhakî15[15] zayıf olduğunu belirtmişlerdir.Bu zayıf hadisin kötü etkilerinden biri de namaz kılanların anlaşamamalarına sebebiyet vermesidir. Meselâ müezzin bir özürden dolayı geç kaldığında, bazı hazır bulunanlar ikâmet getirmek ister, ancak cemaatten birisi engel olmak için hemen bu hadisi getirir, görüldüğü gibi hadis zayıftır. Dolayısıyla zayıf hadis dinde delil olmadığı gibi Allâh Resûlu (s.a.s.)’de nisbet olunması caiz değildir.
13. Vatan sevgisi imandandır16[16]
( حب الوطن من الإيمان )
Uydurmadır.
Es-Sagânî ve diğer muhaddislerde uydurma olduğunu beyan ederler. Rivâyet, mana olarak ta doğru bir manaya sahib değildir. Çünkü vatan sevgisi nefis ve mal mülk sevgisi gibi doğuştan gelmektedir, yani içgüdüseldir. Dolayısıyla bunlara olan sevgiden dolayı kişi övülmez, hele hele imanın gereklerinden hiçte değildir. Özellikle insanlar bu sevgide ortaktırlar, bunda mümin ile kafir arasında bir fark yoktur.
14. Her kim Allah için kırk gün ihlaslı olursa, hikmet pınarları dilinde zuhûr eder17[17].
( من أخلص لله أربعين يوما ؛ ظهرت ينابع الحكمة على لسانه )
Hadis zayıftır.
Râvilerinden olan Haccâc b. Arta’e zayıftır, kendisi müdellis olup rivayeti an ana sigasıyla zikretmiştir. el-Irâkî tahrîcu’l-İhyâ da hadisin zayıf olduğunu belirtmiştir.
15. Kim Kabe’ye hacca gider de beni ziyaret etmezse, bana eziyet etmiştir18[18]
( من حج البيت، ولم يزرني ؛ فقد جفاني )
Uydurmadır.
Râvilerinden olan Muhammed b.Muhammed b. Nu’mân güvenilir ravilere söylemediklerini nisbet eder. Dolayısıyla ez-Zehebî19[19] rivayetin uydurma olduğunu söylemiştir. es-Sagâni20[20] ve eş-Şevkâni,21[21] uydurma hadisleri topladıkları kitablarına bu rivayeti de dahil etmişlerdir. Bu rivayetin uydurma olduğu rivayetin metninden de anlaşılmaktadır. Çünkü Allâh Resûlu (s.a.s.)’e yapılan kabalık eğer küfür değil ise büyük günahlardandır. Dolayısıyla (s.a.s.)’i ziyaret etmeyen büyük günah işlemiş olur. Bu da, bu ziyaretin hac gibi farz olduğunu gerektirir ki, böyle bir şeyi hiç bir müslüman söyleyemez. Eğer Allâh Resûlu (s.a.s.)’in ziyareti bizi Allah’a yaklaştıran bir ibadet ise, ilim ehline göre bu istihbabı geçmez. Dolayısıyla onun kabrini ziyaret etmeyen nasıl olur da ondan yüz çevirmiş ve ona karşı kaba davranmış olsun?
16. Her kim beni ve babam İbrahimi bir sene içerisinde ziyaret ederse, cennete girer.
( من زارني وزار أبي إبراهيم في عام واحد ؛ دخل الجنة )
Uydurmadır.
Ez-Zerkeşi22[22] rivayetin uydurma olduğunu ve hadis ehlinden hiç kimsenin bunu rivayet etmediğini söyler. Suyûtî23[23] de İbn Teymiyye ve Nevevi’nin, rivayet hakkında uydurma ve aslının olmadığına dair sözlerini aktarır.
17. Kim hacca gider ve ölümümden sonra kabrimi ziyaret ederse, o kişi beni hayatımda ziyaret etmiş gibidir.24[24]
( من حج، فزار قبري بعد موتي ؛ آان آمن زارني في حياتي )
Uydurmadır.
Râvilerinden olan Leys b. Ebi Suleym, şuuru bozulduğu için karıştırmıştır, dolayısıyla zayıf addedilmiştir. Hafs b. Süleyman ise, Hâfız İbn Hacer’in dediği gibi, hadisleri terkedilmiştir. İbn Ma’în onun yalancı olduğunu söyler.
Şeyhul-İslâm İbn Teymiyye25[25] şöyle der: «Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in kabrinin ziyaretine dair gelen hadislerin hepsi zayıftır, dinde bu tür rivayetlere güvenilmez. Dolayısıyla bu rivayetleri, sahih hadisleri rivayet edenler ve sünen sahibleri almamışlardır. Bunları; çokça zayıf hadis rivayetinde bulunan ed-Dârekutni ve el-Bezzâr gibileri kitaplarına almışlardır». İbn Teymiyye yukarıdaki hadisi zikreder ve sonra da şöyle der: «Bu rivayetin yalan olduğu gün gibi açıktır. Müslümanların dinine de terstir. Çünkü mümin olarak onu hayattayken ziyaret eden, Onun sahabelerinden olur, özellikle O’na hicret eden muhacirler ve Onunla cihad eden mucahitlerden ise. Resul (s.a.s) den sabit olan bir hadiste, şöyle der: (Ashabıma dil uzatmayın, nefsim elinde olana yemin olsun ki, sizden biriniz Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin ne bir avucuna ne de yarım avucuna erişir)26[26]. Dolayısıyla sahabeden sonra gelen bir kişi, beş vakit namaz, cihâd , hac, salât ve selâm gibi farzları yerine getirse bile, sahâbe gibi olamaz. Dolayısıyla nasıl olurda müslümanların ittifakıyla vacib olmayan Allâh Resusu (s.a.s)’in kabrinin ziyareti amelini işleyerek kişi, böyle bir dereceye ulaşmış olsun? Aksine o kabir için özel olarak yolculuğa çıkmak meşru olmadığı gibi yasaklanmıştır da. Ancak Allâh Resulu (s.a.s)’in mescidinde namaz kılmak için yolculuğa çıkmak müstehabtır.» Konu ile ilgili sahîh hadîsi Buhâri, Müslim ve diğer Sünen sahipleri tahriç etmiştir, lafzı şöyledir: « Ancak üç mescid için yolculuğa çıkılır; Mescid-i Haram, Mescid-i Resûl ve Mescid-i Aksâ. » Allah’a yaklaşma maksadıyla ancak bu üç mescid için sefere çıkılır. Bu üçünün dışında hiç bir peygamber ve salih kişilerin kabirleri, türbe, yatır, mubârek yer ve mescidler için sefere çıkılmaz. Sahâbe bunu böyle anlamıştır. Sahih isnadlı bir eserde; Ebû Basra el-Gifârî Ebû Hureyre ile karşılaşır. Ebû Hureyre’ye; « nereden geliyorsun »? der, o da, « Tur’dan orada namaz kıldım » der.
Bunun üzerine Ebû Basra şöyle der: « Eğer sana daha önceden yetişseydim gitmezdin, çünkü ben Resûl (s.a.s)’i şöyle söylerken işittim: « Ancak üç mescid için yolculuğa çıkılır; Mescid-i Haram, bu mescidim ve Mescid-i Aksâ »27[27] El-Ezraki’nin28[28] tahriç ettiği sahih bir rivayette, Kaz’a şöyle der: « Tur’a doğru çıkmak istedim, bunu İbn Umer’e sordum, o da Nebi (s.a.s)’in ne dediğini duymadın mı », diyerek yukarıdaki hadisi zikreder. Ardından da; « Tur’u bırak oraya gitme » der.
18. ( Her kim baba ve annesinin kabrini her cuma ziyaret eder, o ikisinin veya babasının yanında Yâsin (suresini) okur ise, her âyet ve harfin sayısınca günahları affolunur.) 29[29]
( من زار قبر والديه آل جمعة ، فقرأ عندهما أو عنده [ يسن ] ؛ غفر له بعدد آل آية أو حرف )
Hadis uydurmadır.
Râvilerinden olan Amr b. Ziyâd’ın hadis uydurduğunu ed-Dârekutnî ve İbn Adiy zikreder. Dolayısıyla İbn Adiy mezkûr rivâyet hakkında; « batıldır bu isnâd ile bir aslı yoktur » der. İbnu’l-Cevzi30[30] kitabında bu rivâyeti zikreder. Bu rivâyet, kabirlerde Kur’ân okumanın mustahab olduğuna delil olarak getirilir. Ancak sahih sünnette bunu destekleyen hiç bir delil yoktur. Sahih sünnete göre, kabir ziyaretlerinde meşru olan, onlara selâm vermek ve ahireti hatırlamaktır.
Müslim ve diğerlerinin rivayet ettikleri hadiste Aişe (r.a), Allâh Resûluna (s.a.s) kabir ziyareti esnasında ne söyleyeceğini sorar, O da şöyle söyle der: (Bu diyarın mümin ve müslüman olan ehline selâm olsun, Allâh bizden öncekileri ve sonrakileri affetsin. Allâh’ın izniyle bizler de sizlere ulaşacağız.)
Evet Aişe validemiz kabir ziyareti esnasında ne söyleyeceğini sorar, Allâh Resûlu (s.a.s)’da ona duayı öğretir. Fâtiha, Yâsin sûrelerini veya üç tane İhlâs sûresi okuyacağını öğretmez. Bu sûrelerin okunması meşru olsaydı Allâh Resûlu (s.a.s) bunu gizlemezdi. Çünkü ihtiyaç anında beyanın geciktirilmesi câiz değildir. Eğer Allâh Resûlu (s.a.s) bunlardan bir şey öğretmiş olsaydı bu bizlere ulaşırdı. Başka bir hadiste şöyle gelir: ( Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, çünkü şeytan Bakara suresinin okunduğu evden kaçar.)31[31]
Diğer bir hadiste: ( Evlerinizde namaz kılın, kabirlere çevirmeyin.)32[32] Allah Resûlu (s.a.s), kabirlerin Kur’ân okuma ve namaz kılma yeri olmadığını bizlere bildirmiş, onun için de evlerde Kur’ân okunmasını ve nafile namaz kılınmasını teşvik etmiştir. Evlerin, Kur’ânın okunmadığı kabirlere çevrilmesini de yasaklamıştır. Dolayısıyla kabristanda Kur’ân okunmasını Ebû Hanîfe, Mâlik ve diğer selef alimleri kerîh görmüşlerdir. Sunen’in sahibi olan Ebû Dâvut şöyle der: « Ahmed’e kabirde Kur’ân okunması hakkında soruldu, o da ‘okunmaz’ dedi »33[33].
Şeyhu’l-İslâm İbn Teymiyye şöyle der: « Şafii’den bu konu hakkında bir söz sabit değildir, bu da onun kabristanda Kur’ân okunmasını bid’at saydığı içindir »34[34]. İmam Mâlik şöyle der; « Bunu yapan birisini bilmiyorum, dolayısıyla sahâbe ve tabii’nin bunu yapmadığı ortaya çıkar ». Diğer taraftan Hallâl’ın rivayetinde, İbn Umer’in definden sonra kabri başında Bakara suresinin başı ve sonunun okunmasını vasiyet ettiğine dair gelen eser sabit değildir. Olsa bile, ona has bir fiildir. Peygamberimizden (s.a.s) konu hakkında böyle bir şey bize ulaşmamıştır. Bundan dolayı bu delil olamaz. Yine İbn Ebi Şeybe’nin zikrettiği başka bir eserde, Şa’bî şöyle der: « Ensar ölünün yanında Bakara suresini okurlardı ». Senedindeki Mucalid b. Saad yüzünden rivâyet zayıftır. Ayrıca İbn Ebî Şeybe rivayete şu başlığı koymuştur; « Ölüm döşeğinde iken hastanın yanında ne söyleneceği babı». Diğer taraftan Hallâl ve Deylemî’nin rivâyet ettikleri uydurma bir rivayette, ( Her kim kabristana uğrar ve Kul Huvallâhu Ahad’ı on bir kere okur, ecrinide ölülere bağışlar ise, ölülerin sayısı kadar ona sevab verilir.) ez-Zehebî, İbn Hacer, es-Suyûtî ve İbn Arrâk rivayetin uydurma olduğunu söylemelerine rağmen, Merâki’l- Felâh’ın üzerine yazdığı haşiyede Tahtâvî, bu uydurma rivayeti kabristanda Kur’an okunacağına dair delil getirir!!! Müslümanın üzerine düşen, sünnete yapışıp bid’attan kaçınmasıdır. Velev ki insanlar bid’atı güzel görselerde. Çünkü her bid’at dalâlettir.
19. Yaşlı kadınların dinine yapışın
( عليكم بدين العجائز )
Bunun aslı yoktur.
Buna rağmen Gazâli İhyâ35[35] da rivâyeti Allâh Resûlu (s.a.s)’e nisbet eder! İhyâ üzerinde tahriç çalışması yapan el-Irakî, avamın bu rivayeti dilinde dolaştırdığını, sahih ve zayıf bir aslının olmadığını söyler.
DEVAMI>>>