ANASAYFA

TASAVVUF

PORTRELER

ZİYARETCİLER

NAMAZ

ÖNCÜLER

EFENDİMİZ

MAKALELER

KADIN -AİLE

KUR`AN ve BİZ


   
  Kuran ve Biz - www.kuranvebiz.com
  Uydurma 100-120
 

100. Dünyanın etrafını fethetmek sizlere nasib  kılınacak ve Kazvin denilen belde siz’e fethedilecektir. Kim o beldede kırk gün veya kırk gece ribât eder (yâni düşmana karşı  bekler ) ise o kimse için cennet’te üstünde yeşil bir zeberced taşı bulunan altından yapılmış bir sütün üzerine kurulu ve kırmızı yakut taşlarından yapılan bir kubbe vardır. O kubbenin altından yapılmış yetmiş bin kapı kanadı bulunur. Her kapı kanadının başında Hurul-İyn denilen bir zevce vardır.202[202]

( ستفتح عليكم الآفاق ، وستفتح عليكم مدينة يقال لها : (قزوين) من رابط فيها أربعين يوما أو أربعين

ليلة ؛ آان له في الجنة عمود من ذهب ، عليه زبرجدة خضراء ، عليها قبة من ياقوتة حمراء ، لها

سبعون ألف مصراع من ذهب ، على آل مصراع زوجة من الحور العين )

Bu hadis uydurmadır.

Rivâyeti    el-Mevdûât    adlı    kitabın    da    zikreden    İbnu’l-Cevzî     şöyle    der:    « Uydurmadır; (râvilerinden olan) Davûd b. Muhber hadis uydurur, ithâm olunan odur. (Diğer bir râvi olan) er-Rabî de zayıftır. Yezîd ise, terkedilmiştir.»203[203] ez-Zehebî  bu  konuda  şöyle  der:  «  İbn  Mâce Sünen’ine  bu  uydurma  hadisi koyarak itibârını zedelemiştir. »

 

101. Kul, ailesine sefere çıkacağı esnada yanlarında kılacağı iki rek’attan daha hayırlı bir şey bırakmamıştır.204[204]

( ما خلف عبد على أهله أفضل من رآعتين يرآعهما عندهم حين يريد سفرا )

Hadis zayıftır.

Râvilerinden olan el-Mut’im el-Mikdâm,  İbn Hacer’in de ifade ettiği gibi, kendisinin herhangi bir sahabeden hadis işittiği sabit olmamış ve mürsel rivâyetlerde bulunmuştur,  Mucahid  ve  el-Hasen  el-Basrî  gibi  rivâyetlerinin  geneli  tabiindendir. Senedi ya mu’dal205[205]  ya da mürseldir206[206]. en-Nevevî, hadisi delil olarak getirerek sefere çıkacak olanın iki rek’at kılmasını mustahab  görür.  Ancak  bu  düşünülmesi  gereken  bir  meseledir.  Çünkü  bir  amelin müstehab  kılınması  şer’i  hüküm  olup,  zayıf  hadis  ile  istidlâli caiz değildir.  Zayıf hadis, mercûh olan zan ifâde eder. Hiç bir şer’i hüküm onunla sabit olmaz. Böyle bir namaz  şekli  Nebî  (s.a.s.)’den  gelmediği  gibi,  asıl  ondan  gelen;  sefer  dönüşünde kılınan namazdır ki, sünnet olan da  budur. en-Nevevî  (r.a)  daha  da  garib  davranarak  şöyle der:

لإيلاف قريش  suresini okuması müstahabtır, İmam Ebu’l-Hasen el-Kazvînî bunun her türlü kötülükten emân olduğunu söylemiştir. »! Bu yanlız iddia olup, delilsiz olarak dinde hüküm koymaktır. Her türlü kötülükten emin  olduğu  bilgisi  ona  nasıl  ulaşmıştır?!  İşte  Kur’an  ve  Sünnette  varid  olmayan böyle  görüşler Allâh’ın  dinini  koruma  sözü  olmasa,  dinin  tebdil  ve  tagyirine  sebeb olmaktadır. Allâh,  Huzeyfe  b.  Yemâni’den  razı  olsun  ,  o  şöyle  der  :  « Allâh  Resûlu (s.a.s.)’in ashabının ibâdet etmediği ibâdetle sizde ibâdet etmeyin.» İbn  Mes’ud  (r.a.)’da  şöyle  der:  «  Tâbi  olunuz,  bid’at  ihdâs  etmeyiniz.  Tüm ihtiyaçlarınız karşılandı. Üzerinize düşen eski hâle yapışmanızdır. »

102. Helâl ile harâm birleştiğinde ; harâm gâlib gelir.

( ما اجتمع الحلال والحرام ؛ إلا غلب الحرام )

Bu hadisin aslı yoktur.

Bunu bu şekilde ifade eden el-Irâkî’ye207[207]  el-Munâvî’de208[208]  katılır. Bu  hadis,  kişinin  zinadan  olan  kızıyla  nikahının  haramlılığı  hususunda  delil olarak  getirilmiştir.  Bu  Hanefilerin  görüşüdür.  Tahkik  yönüyle  râcih olan  bu  görüş olmasına rağmen, böyle batıl bir hadisle istidlâl câiz değildir. Dolayısıyla bu görüşe muhalif olanlar da başka bir hadisle karşılık vermişlerdir, o da:

 

103. Harâm (olan şey), (başka bir şeyi) haram kılmaz, asıl harâm kılan helâl evlenme ile olandır209[209]

( لا يُحَرِّمُ الحرامُ، إنما يُحَرِّمُ ما آانَ بنكاحٍ حلالٍ )

Bu hadis batıldır. Rivâyetin baş kısmı şöyledir: (Resûl  (s.a.s.)’e  haramda  bir  kadının  peşinde  giden  (zinâ  eden  )  adam, kadının kızıyla evlenebilir mi veya haramda kızın peşinden giden ( zinâ eden ), annesiyle evlenebilir mi? Diye sorulunca, yukarıdaki sözü söyler... ) Râvilerinden  olan  Osman  b. Abdurrahman  yalancıdır.  İbn  Hibbân  onun  sikât (güvenilir) râvilerden uydurma rivâyetlerde bulunduğunu söyler. İbn Maîn de yalancı olduğunu ifade eder. Ondan rivâyette bulunan  el-Mugîre b. İsmâil de mechûldur. Bu hadisi de Şafiler ve diğerleri, kişinin zinadan olan kızıyla evlenmesinin caiz olduğuna dair delil getirirler. Rivâyet sahih   olmadığına göre bu, delil değildir. Selef bu  meselede  ihtilafta  olup,  her  iki  tarafında  elinde  konuyla  ilgili  bir  nas yoktur. Araştırma  ve  inceleme  bunun  haramlılığını  karar kılmaktadır.  Bu  da  Ahmed  ve diğerlerinin mezhebi olup, Şeyhu’l-İslâm’ın tercihidir210[210].

 

104. Cuma günü camilerin kapısında, Allâh’ın muvekkel melekleri vardır. Bunlar beyaz sarıklılar için istiğfarda bulunurlar.

( إن لله ملائكة موآلين بأبواب الجوامع يوم الجمعة ، يستغفرون لأصحاب العمائم البيض )

Bu hadis uydurmadır.

Ravilerinden olan Yahyâ b. Şebîb el-Yemânî bâtıl hadisler rivâyet eder. Bunu bu şekilde ifade eden İbnu’l-Cevzî’ye211[211]  es-Suyûtî212[212]  ve  İbn Arrâk213[213]  ta katılır. Sarığın fazileti hakkında Nebî (s.a.s.)’in giymesinden başka hiç bir sahih hadis gelmemiştir.

 

105. Hendek günü Ali b. Ebî Talib’in Amr b. Abd Ved ile olan mubârezesi, kıyamet gününe kadar ümmetimin amellerinden daha faziletlidir.214[214]

( لمبارزة علي بن أبي طالب لعمرو بن عبد ودٍّ يوم الخندق أفضل من أعمال أمتي إلى يوم القيامة )

Bu hadis yalandır.

Hadis’i  tahriç  eden  el-Hâkim  rivâyetin  hükmü  hakkında  sukût  eder,  bunun üzerine ez-Zehebî Telhîsu’l-Müstedrek’te şöyle der: « Bunu iftira eden Rafiziyi Allâh rezil kılsın. » Bu rivâyetin illeti Ahmed b. İsâ el-Haşşab adlı râvidir. Çünkü yalancı birisidir. Ali  (r.a.)’nun  Amr  b.  Ved  ile  olan  mubarezesi  ve  onu  öldürmesi  olayı  siyer kitablarında meşhûrdur. Olayın sahih ve müsned bir tarîk’i yoktur, mürsel ve mu’dal rivâyetlerdir.

 

106. Nebî (s.a.s.) oruçlu olduğu halde, gündüzün sonunda misvak kullanırdı.215[215]

( آان يستاك آخر النهار وهو صائم )

Bu hadis bâtıldır.

İbn  Hibbân  hadisin  illetinin  Ahmed  b.  Abdullah  Meysere  olduğunu  şöyle  ifâde eder: « Meysere ile ihticâc edilmez, hadisin Nebi (s.a.s.)’e kadar ref edilmesi batıldır. Sahih olan, bunun İbn Umer’in fiili olduğudur. » ez-Zeylai bu görüşe Nasbu’r-Râye216[216]  adlı kitabında katılır. Nebî (s.a.s.)’in umum ifâde eden, oruçlu kişinin istediği vakitte, ister gündüzün evveli,  isterse  sonunda  misvak  kullanmasının  meşrû  olduğuna  dair  bu  konuda aşağıdaki sahih hadisi yeterlidir:

( لولا أن أشق على أمتي ؛ لأمرتهم بالسواك عن آل صلاة )

(Ümmetime zorluk vermeyeceğini bilseydim ; her namazdan önce onlara misvağı emrederdim)217[217]

 

107. Allâh’a en sevgili isim ler kendisiyle ibâdet olunan (isimlerdir)218[218]

( أحب الأسماء إلى الله ما تُعُبِّدَ به )

Bu hadis uydurmadır.

İbn Mes’ud kanalıyla gelen bu rivâyetin tamamı şöyledir: (Allâh  Resûlu  (s.a.s.)  kişinin  kölesini  veya  çocuğunu  Hâris,  Murre,  Velîd, Hakem, Eba’l-Hakem, Eflah, Necîh veya Yesâr olarak  isimlendirmesini yasaklamıştır.  Sonra  da  şöyle  demiştir:  «  Allâh’a  en  sevgili  isimler  kendisiyle ibâdet olunan (isimlerdir). İsimlerin en sadık olanı da Hemmâm dır ») İbn Maîn ve ed-Dârekutnî râvilerinden olan Muhammed b. Muhsan el-Ukkâşî’nin hadis uydurduğunu söylemişlerdir.

 

108. Allâh’a  en sevgili isimler (kendisiyle) ibâdet olunan ve hamdedilendir.

( أحب الأسماء إلى الله ما عُبِّدَ وما حُمِّدَ )

Bu hadisin aslı yoktur. es-Suyûtî219[219]  ve diğer ilim ehli bunu bu şekilde beyan etmişlerdir. el-Münzirî  bu  rivâyeti,  et-Tergîb220[220]   adlı  kitabında  Müslim,  Ebû  Dâvud,  et- Tirmizî ve İbn Mâce’ye nisbet ederek fâhiş bir hataya düşmüştür. Konuyla ilgili gelen  sahih bir rivâyette Nebî (s.a.s.) şöyle buyurur:

( أحب الأسماء إلى الله عبد الله وعبد الرحمن )

( Allâh’a en sevgili isimler; Abdullâh ve Abdurrahmân’dır )221[221] İbn  Hazm,  Abdu’l-Uzza  ve  Abdu’l-Kabe  gibi  Allâh’tan  başkasına  ibâdeti  içeren isimlerin haramlılığı konusunda ilim ehlinin ittifakını nakleder. İbn Kayyım’da Tuhfetu’l- Mevdud’ta222[222]  buna  katılır.  Dolayısıyla  Abdu’ali ve  Abdu’l-Hüseyn  gibi  Şî’a  indinde kullanılan  böyle  isimlerle  adlandırmak  da  helâl  değildir.  Yine  Ehlî  Sünnet’ten  bazı câhillerin  yaptığı  gibi;  Abdu’n-Nebî  veya  Abdu’r-Resûl  olarak  adlandırmalarıda  helâl değildir.

 

109. Kim aşık olurda, gizler ve namuslu kalırsa öldüğünde şehid olarak ölmüştür.223[223]

( من عَشِقَ ، وآَتَمَ ، وعَفَّ ، فماتَ ؛ فهو شهيدٌ )

Bu hadis uydurmadır.

Ravilerinden olan Suveyd b. Saîd el-Hadesânî ve Ebu Yahyâ her ikisi de zayıftır. İbn Mulakkan şöyle der: « İmamlar bu hadisin illetinin Suveyd olduğunu söylerler. İbn  Adiy,  el-Hâkim,  el-Beyhakî,  İbn  Tâhir  ve  başkaları  bu  hadisin  Suveyd  b.  Saîd’in münker rivayetlerinden olduğunu belirtirler. Yahya b. Maîn ise şöyle der: Eğer benim atım ve okum olsaydı onunla savaş ederdim.»224[224] Bu  hadis,  sened  yönüyle  zayıf  olup,  İbn  Kayyım  tarafından mana  yönüyle reddedilmiş ve uydurma olduğuna hükmetmiştir. Zâdu’l-Meâd adlı kitabın da şöyle der: « Allah Resûlü üzerine uydurulan hadise aldanma        ( hadisi iki yoldan zikrederek devam eder ), çünkü bu hadis Resulullâh (s.a.s.) ait olduğu sahih değildir. Onun sözü olması mümkün değildir. Çünkü şehitlik Allâh katında yüksek bir derecedir, sıddîklerin derecesine  yakındır.  Şehitlik  için  amel  ve  şartlar  vardır.  Bunlar  onun  gerçekleşme şartıdır. Bu şartlar iki çeşittir: Genel ve özel. Özel olan , Allâh yolunda şehitliktir.

Genel  olan  ise,  Sahih’te  zikredilen  beş  tanesidir  ki,  aşk  bunlar  arasında  yoktur. (Allâh’a olan) sevgide şirk (ortak koşma), kalbteki Allâh sevgisini boşaltmak, kalbi, ruhu ve  sevgiyi  başkasına  bağışlamak  demek  olan  aşk,  nasıl  şehitliğe  ulaştıran  bir  şey olabilir?  Bu  imkansızdır.  Çünkü  görüntü  aşkının  kalbi  bozması,  her  türlü  bozmanın üstündedir, hatta ruhu sarhoş  eden, Allâh’ı  anmaktan ve sevmekten, O’na yakararak lezzet  almaktan  ve  O’na  yakın  olmaktan  alıkoyan,  kalbin  başkasına  tapınmasını gerektiren  bir  ruh  şarabıdır.  Çünkü  aşığın  kalbi,  sevdiğine  kulluk  eder,  hatta  aşk kulluğun özüdür. Zira kulluk, boyun eğmenin en yücesi, sevgi, tevazu ve yüceltmedir. Kalbin Allâh’tan başkasına kulluğu, seçkin muvahhidlerin ve evliya’nın derecesine nasıl ulaştırabilir?! Bu hadisin isnadı  güneş  gibi olsaydı  bile, galat ve vehim olurdu. Çünkü Resulullâh (s.a.s.)’den rivâyet edilen hiç bir sahih hadiste aşk sözü geçmemiştir.

Sonra  aşkın  helâl  olanı  var,  haram  olanı  vardır.  Böyle  olunca  Resul  (s.a.s.)’in, aşkını   gizleyen   ve   namuslu   kalan,   her   aşığın   şehid   olduğuna   hükmettiği   nasıl düşünülebilir?  Başka  birinin  karısına  aşık  olanın,  merdân  ve  zanilere  aşık  olanın aşkıyla  şehitler  derecesine  ulaştığını  nasıl  söyleyebilirsin?  Bu,  Resulullâh  (s.a.s.)’in dininden zarureten bilinene aykırıdır. Ayrıca aşk, Yüce Allâh’ın şer’an ve kaderen ilaç verdiği hastalıklardan biridir. Aşkın tedavisinin, şayet haram bir aşksa vâcib ve ayrıca müstehab olanı vardır.

Resulullâh  (s.a.s.)’in  kendilerinin  şehid  olacağını  belirttiği  hastalık  ve  afetleri incelediğinde; bunların tâun, karın ağrısı, delilik, yanma, boğularak, ve hamile olarak ölmek  gibi  tedavisi  olmayan  hastalıklar  olduğunu  görürsün.  Çünkü  bunlar,  kulun  bir rolü  olmayan  ve  ilacı  da  bulunmayan  Allâh’ın verdiği  âfetlerdir.  Sebebleri  haram değildir. Ayrıca bunlar dolayısıyla, aşkın ortaya çıkardığı kalbin bozulması ve Allâh’tan başkasına tapınması gibi sonuçlar doğmaz. Bu hadisin Resulullâh (s.a.s.)’e nisbetinin ibtâl konusunda bu açıklama yetmezse, bunu ve illetlerini bilen hadis âlimlerine uyman gerekir. Çünkü, hiçbir hadis imamının bu  hadisi,  sahih  hatta  hasen  gördüğü bilinmemekte. Bununda ötesinde ( senedde ki ravilerden        olan ) Suveyd’i münker görmüşler, onu büyük bir cürüm işlemekle itham etmişler.  Bu  hadisi  rivayet  etmesi  sebebiyle  bazı  muhaddisler  onunla  şavaşı  helâl görmüşlerdir.»225[225]

Sözün özü bu hadisin isnadı zayıf metni de uydurmadır. Allâh en doğrusunu bilir.

 

110. İlim Çin’de olsa bile taleb ediniz.226[226]

( اطلبوا العلم ولو بالصين )

Bu hadis batıldır.

Râvilerinden olan Ebû Atike Turayf b. Süleyman’ın hadisi metrûktur. Bu rivâyeti İbnu’l-Cevzî Mevduâtın da zikrederek   İbn Hibban’ın bu rivayet hakkında bâtıl ve aslı olmadığına dair sözünü nakleder. es-Sehâvî  el-Makâsıd ta bu hükme katılır.

Ancak yukarıdaki rivâyete ilave olarak zikredilen;

( فإن طلب العلم فریضة على آل مسلم )

( Muhakkak ilmin talebi her müslümana farzdır) Ziyadeliği  hakkında  el-Albânî  yirmiye  yakın  tarîk  (yol)  bulduğunu  dolayısıyla hasen hükmünü verdiğini belirtir.

 

111. Sünnetten olan, kişinin bir teyemmümle bir namaz kılmasıdır. Sonra diğer namaz için tekrar teyemmüm yapar.227[227]

( من السنة أن لا يصلي الرجل بالتيمم إلا صلاة واحدة، ثم يتيمم للصلاة الأخرى )

Bu hadis uydurmadır.

Ravilerinden  olan  el-Hasen  b.  Ammâra’nın  hadis  uydurduğunu  Şube,  İbnu’l- Medînî ve Ahmed b. Hanbel belirtirler.

Dolayısıyla   İbn   Hazm’ın   el-Muhalla228[228]    adlı   eserinde   de   ifade   ettiği   gibi; teyemmüm  alan  kişi,  teyemmümü  hades  ile  veya  suyun bulunmasıysa  bozulmadığı sürece istediği kadar farz ve nafile namaz kılabilir.

 

112. Kadınlara danışın ve onlara muhalefet edin.

( شاوروهُنَّ - يعني النساء - وخالفوهُنَّ )

Bu hadisin aslı yoktur. Bunun böyle olduğunu es-Sahâvî ve el-Münâvî beyan ederler. Ömer (r.a.)’ya nisbet olunan başka bir lafızda:( Kadınlara muhalefer edin çünkü onlara muhalefette bereket vardır )229[229] Bu senedin  iki tane illeti vardır dolayısıyla zayıftır. Hadis   ve   eser   mana   olarak     katiyen   sahih   değildir.   Çünkü   Nebî   (s.a.s.) Hudeybiyye  anlaşmasında  ona  uymaları  için,  sahabesi  önünde  deve  boğazlamasına işaret eden hanımı Umm Seleme’ye muhâlefette bulunmamıştır.

 

113.  Kadına itaat etmek pişmanlıktır.230[230]

( طاعة المرأة ندامة )

Bu hadis uydurmadır.

Râvilerinden  olan  Anbese  b.  Abdurrahman,  hadis  uydurur.Diğer  bir  râvi  olan Osman  b.  Abdurrahman  mechûl  râvilerden  tuhaf  rivâyetlerde  bulunur.  Dolayısıyla İbnu’l-Cevzî hadisi el-Mevdûât231[231]  adlı kitabına alır. Bu rivâyet başka bir lafızla Aişe (r.anha)’dan rivâyet olunur:

 

114. Kadınlara itaat pişmanlıktır.232[232]

( طاعة النساء ندامة )

el-Ukaylî şöyle der: « Râvilerinden olan Muhammed b. Süleyman, Hişam’dan aslı olmayan bâtıl rivâyetlerde bulunmuştur. Bunlardan biriside bu hadistir »

 

115. Erkekler kadınlara itaat ettiklerinde helâk olmuşlardır.233[233]

( هلكت الرجال حين أطاعت النساء )

Bu hadis zayıftır.

Râvilerinden olan Bekkâr b. Abdulazîz b. Ebî Bekre zayıftır. Ancak Buhari’nin Sahihin de tahric ettiği hadis sahihtir.

( لما بلغ النبي صلى الله عليه وسلم أن فارسا ملكوا ابنة آسرى؛ قال: لن یفلح قوم ولوا أمرهم امرأة )

(Farislilerin  (  İranlılar’ın  )  Kisra’nın  kızını  mülke  geçirdikleri  haberi  Nebî (s.a.s.)’e ulaşınca şöyle der: « İdarelerini kadına veren kavim iflah olmaz » )

Hadisin  aslı  budur,  ancak  yukarıdaki  râvi,  yâni  sahabi’nin  torunu  hata  ederek hadisi yukarıdaki lafızla rivâyet etmiştir.

 

116. Kimin üç tane çocuğu doğarda birisine Muhammed ismini koymazsa cahillik etmiştir.234[234]

( من ولد له ثلاثة، فلم يسم أحدهم محمدا؛ فقد جهل )

Bu hadis uydurmadır.

Ravilerinden  olan  Ebû  Hayseme  Mus’ab  b.  Said,  İbn  Adiy’in  de  dediği  gibi, güvenilir râvilerden münker rivâyetlerde bulunur. Hadisin daha başka illetleride vardır. Ayriyeten hadis diğer yollardan da gelmiştir ancak senedlerinin hepsinde itham olunan raviler vardır.235[235]  Dolayısıyla İbnu’l-Cevzî rivâyeti Mevdûât236[236]  adlı kitabına alır. Bu hadise    uydurma dememizin  sebeblerinden    biride,  Selefin    böyle    bir uygulamada bulunmamasıdır. Sahabenin üç veya daha fazla çocuğu olmasına karşılık hiç  biri  Muhammed  ismiyle  ismlendirmemiştir.  Mesela  Ömer  b.  Hattab  ve  diğer sahabeler  buna  örnektir.  Sahih  hadislerde  de  sabit  olduğu  gibi  en  faziletli  isimler; Abdullah ve Abdurrahmandır. Kişi bütün çocuklarını  Allah’a kulluk ifade eden isimlerle isimlendirdiğinde isabet etmiştir. Nasıl  olurda  birisini  Muhammed olarak isimlendirmezse cahillik etmiştir?! Ancak Buhârî ve Müslim’in tahriç ettikleri sahih bir hadiste şöyle buyrulur:

( تسموا باسمي ، ولا تكنوا بكنيتي )

(İsmimle isimlenin ama künyemle künyelenmeyin )

 

117. Ey Mekke ehli! Mekke den Usfân’a, yâni  dört berîd mesafesinden aşağıya namazı   kısaltmayın.237[237]

( يأهل مكة! لا تقصروا الصلاة في أدنى من أربعة بُرُدٍ من مكة إلى عُسفانَ )

Bu hadis Uydurmadır.

Râvilerinden  olan  Abdulvahhâb  b.  Mucâhid,  el-Hâkim’in  de  ifâde  ettiği  gibi uydurma hadisler rivâyet etmiştir. Diğer bir râvi olan İsmail b. Ayyaş Şamlılar dışındaki rivâyetinde  zayıftır.  Burada  ise  Hicazlı  olan  Abdulvahhâb  b.  Mucâhidten  rivâyette bulunmuştur. Hadis  alimlerinin  ittifakına  göre,  Nebî  (s.a.s.)  Haccetu’l-Vedâ  esnasında  Arafat, müzdelife ve Minâ da namazı kısaltırdı. Ondan sonra gelen Ebu Bekr ve Ömer de aynı şekilde kısaltarak kılmışlardır. Mekke ehli onların arkasında namaz kılarlardı, ama hiç bir zaman Mekke ehlinin, namazı tam kılmalarını emretmemişlerdir. Bu da bunun sefer olduğuna delildir. Mekke ile Arafat arası bir berîdtir. Ayak ve deve ile yarım gündür.

Hak olan odur ki, sefer’in lugat ve şeriat’ta bir sınırı yoktur. Bunda ki merci örftür. İnsanların örfüne göre sefer sayılan seferdir. İşte Şari’nin hükme bağladığı sefer budur. Bu   önemli   konuyla   ilgili   araştırmayı   ibn   Teymiyye’nin   Ahkâmu’s-Sefer   adlı risâlesinde bulabilirsin.

 

118. Bu ümmet camilerine, Hristiyanlar gibi mihrablar edinmedikçe hayırda olmaya devam eder.238[238]

( لا تزال هذه الأمة بخير ما لم يتخذوا في مساجدهم مذابح آمذابح النصارى )

Bu hadis zayıftır.

Hadisin iki illeti vardır.

İlki: Ravilerinden olan Musa el-Cühenî, tabii’nin etbalarındandır. Bu rivâyette hem tabiini hem de sahabeyi atlayarak direk Resul (s.a.s.)’den rivâyet etmiştir. Dolayısıyla burada iki ravinin düşmesi manasına gelen İ’dâl sözkonusudur.

İkincisi: Râvilerinden olan Ebî İsrâîl zayıftır.

es-Suyûtî İ’lâmu’l-Erîb Bihudûsî Bid’ati’l-Mehârîb239[239]  adlı kitabın da ve eş-Şeyh Alî el-Kârî de Mirkât el-Mefâtîh240[240]  de camilerdeki mihrabların bid’at olduğunu güçlü bir şekilde ifade etmişlerdir. el-Bezzâr   İbn   Mes’ud’un   Mihrabta   namaz   kılmayı   kerih   gördüğünü   ve   İbn Mes’ud’un;  «  Mihrablar  kiliselerde  vardı,  onun  için  Ehlî  Kitab’a  benzemeyin»241[241]  , dediğini rivâyet etmiştir. İbn Ebî Şeybe, Sâlim b. Ebî el-Cad’dan sahih isnadla şöyle rivâyet eder:

( لا تتخذوا المذابح في المساجد )

( Camilerde mihrablar edinmeyin ) Sonra da Musa b. Ubeyde’den yine sahih bir senedle şöyle rivâyet eder: ( Ebu Zer’in mescidini gördüm, ama içinde mihrab görmedim ) Mihrab’ın kerâhiyetine dair seleften bir çok eser gelmiştir. Mihrab Nebî (s.a.s.)’in Mescidin  de vardı  diyenlerin  istidlâl  ettikleri  hadis  Vâil  b. Hucr’dan şu lafızla gelir:

 

119. (Resûl (s.a.s.) camiye kalktığında bende oradaydım, sonra da mihraba [ mihrabın yerine ] girdi ... )242[242]

( حضرت رسول الله صلى الله عليه وسلم حين نهض إلى المسجد، فدخل المحراب [ يعني : موضع

المحراب ] ... )

Hadis zayıftır.

Hadisin üç tane illeti vardır, Muhammed b. Hucr, Saîd b. Abdu’l-Cebbâr ve Umm Abdu’l-Cebbâr.

Muhakkak   maslahatlar   var   diyerek,   kıbleye   delâlet   etmesi   gibi,   mihrablar hakkında bu delili güzel gören el-Kevseri ve benzerlerinin bu zayıf delillerine değişik yönlerden cevap verilebilir.

-  Camilerin  çoğunda  minareler  vardır.  İşte       minareler  bu  maslahatı  tamamen yerine getirir. Dolayısıyla mihrablarada ihtiyaç kalmaz. Eğer insaf etseler Avamın rızası için   ve   onların   üzerinde   oldukları   bu   amelin   bekâsı   için   yeni   özürler   bulmaya çalışmazlar.

-   İhtiyaç   ve   maslahat   dolayısıyla   şeriat   kılınan,   maslahatın   iktizası   halinde durması  gerekir.  Bu  aşılmaz.  Camideki  mihrabtan  kasıt  kıble  cihetine  delâlet  etmesi ise, bu duvara açılacak olan bir çukur ile gerçekleşir. Bizler ise, bir çok camide büyük, geniş  ve imamın içinde kaybolduğu mihrablar görüyoruz. Bir de bu mihrablar, namaz kılanları oyalayan namazda huşu ve fikrini toplamadan çeviren süsler ve nakışların yeri olmuş. Bu ise kat’i surette yasaklanmıştır.

-    Mihrablar  Hristiyanların kiliselerindeki  adetlerinden olduğu sabitleşirse, mihrablardan tamamen  sarfı  nazar  etmek  gerekir.  İttifak  edilecek  başka  bir  şey  ile değiştirilir. Mesela, imamın önüne bir direk (sütun) konur. Çünkü sünnette bunun aslı vardır. et-Taberânî’nin hasen bir senedle rivâyetinde, Cabir b. Usâme el-Cühenî şöyle der:

( لقيت النبي صلى الله عليه وسلم في أصحابه في السوق، فسألت أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم: أین

یرید؟ قالوا: یخط لقومك مسجدا. فرجعت، فإذا قوم قيام، فقلت: ما لكم؟ قالوا؟ خط لنا رسول الله صلى الله عليه وسلم

مسجد، وغرز في القبلة خشبة أقامها فيها )

(Nebî    (s.a.s.)’le     pazarda    sahabeleri    arasındayken    karşılaştım. Resûl (s.a.s.)’in  ashabına  nereye  gittiğini  sordum.  Dediler  ki:  Kavmin  için  bir mescid çizecek. Döndüğümde onları ayakta gördüm. Dedim ki: Ne oluyor size. Onlar da: Resûlullâh (s.a.s.) bizlere mescid çizdi. Kıble cihetine odun sapladı, dediler ) Sözün  özü,  Mescidte  mihrab  itthaz  edinme  bid’attır.  Madem  ki  resûl  (s.a.s.)’in şeriat  kıldığı   az  masraflı   ve  süsten  uzak  başka bir  şey  kolaylıkla  bunun  yerine geçebilmekte,  dolayısıyla  bunun  mürsel  maslahatlardan  kılınmasına  dair  bir  sebebte yoktur.

 

DEVAMI>>>
 

 
  Bugün toplam 8 ziyaretçimiz var  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden