ANASAYFA

TASAVVUF

PORTRELER

ZİYARETCİLER

NAMAZ

ÖNCÜLER

EFENDİMİZ

MAKALELER

KADIN -AİLE

KUR`AN ve BİZ


   
  Kuran ve Biz - www.kuranvebiz.com
  Peygambere baska vahiy geldi mi 3
 

9. DELİL:

Acaba Peygamber (sav) rüyalarında vahiy alırlar mıydı? Kur-an bu soruya “evet” diyor. Kur-ana dayanan İslam uleması da evet, demektedirler. (Süheyli-Ravd c.2,s.395; İbn Seyyid, Uyun, c.I,s.90; Ayni, umdetul Kari, c.2,s.40; Kastalani, Mevahib, c.I,s.56; Halebi, İnsan, c.I,s.419; Zürkani, Mevahib Şerhi, c.I,s.230, Peygamberler tarihi, M. Asım Köksal, c.I,s.18’den naklen).

Bir rivayette ise nebilerin gördükleri rüyaların uyanıkken aldıkları vahiy gibi vahiy olduğu hakikati malumdur. (Medarik, c.4,s25; Peygamberler Tarihi, Köksal, c.I,s.18). Kur-anda İbrahim ve İsmail’den bahsedilir. İbrahim ve oğlu arasında geçen konuşmayı Kur-an şöyle anlatmaktadır:

“Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emr olunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.” (Saffat,102)

Ayette Rabbimizin de işaret ettiği gibi, İbrahim (as) Allah’tan gelen emri, rüyasında görmektedir. Demek ki, bir nebi rüyasında da Allah’tan emir alabilmektedir. Oysa bu emir İbrahim’in Mushaf’ında yazılı değildi.

Rüyada vahiy almak, elbette ki sadece İbrahim’e mahsus bir şey değildir. Son Nebi Muhammed (sav) Efendimiz de uykusunda yüce Rabbisinin vahyine mazhar olmuş, gözlerini kaparken bile O, aydınlık nur ikliminin çağladığı pınardan yudum yudum içmiştir. O (as), uykusunda dahi hitabı ilahiye mazhar oluyordu. Yüce Rabbimiz, Resulünün rüyasında kendi vahyine mazhar oluşunu şöyle ifade buyuruyor:

“Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'da lânetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz.” (İsra, 60)

Cenabı Allah, Resulüne gösterdiği vahyin mevzusunu Kur-an da belirtmemektedir. O halde soruyoruz; “Peygambere Kur-an dan başka Allah’tan bir vahiy, bir bildiri gelmemiştir diyenler, acaba Kur-anın nida ettiği şu hakikatleri inkar etmenin ve bu fikirlerle ümmeti Muhammed’in gönüllerini zehirleyerek dini tahrif etmelerinin hesabını nasıl verecekler?”

Allah, insanları çeşitli vesilelerle imtihana çeker. Bazen Resulün gördüğü rüya ile, bazen başka bir yolla. İşte bazen de Resulünün Kur-an’dan ayrı olarak bildirdiği vahyi gayri metluv çerçevesinde emirlerine ittiba edip etmemeleriyle imtihana çeker. Dileriz Rabbimiz bu gibi kimselere hidayet verir.

 

10. DELİL:

Allah Resulü bir önceki ayetle ifade edildiği gibi Cenabı Allah’tan bir defa rüya yolu ile vahiy almış değildir. Allah’u Teala Kur-anda Resulüne gösterdiği bir başka rüyadan bahsetmektedir. Şöyle buyuruyor yüce Rabbimiz:

“Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi.” (Fetih 27)

Bu ayette de Allah’u Teala, Resulünün rüyasının mevzusunu Kur-anda bildirmemiştir. Ama ona bir rüya gösterdiğini beyan buyurmaktadır. Resulünün gördüğü bu hak rüyayı Allah (cc) tasdik etmektedir.

Kur-an’a bile inanmakta yollarını şaşırmış insanlar için biz, tafsilatıyla alakalı rivayetlere girmeye gerek görmüyoruz.

 

11. DELİL:

Allah (cc), Enfal suresinin başında, ganimetin kendisi ve Resulüne ait olduğunu beyan eder. Sonrada Müminlerin vasıflarından bahseder. Daha sonra Cenabı Allah Müminlerin halleri ile bir teşbihte bulunur ve Bedir Savaşı öncesine döner. Şöyle buyurur:

“(Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir.” (Enfal 5)

Biz esasen önceki delillerimizde Nebinin, sadece vahye uyduğunu, vahye göre hareket ettiğini bazı ayetlerin eşliğinde izah etmiştik. İşte buradan da Cenabı Allah’ın gönderdiği emirle Resulullah Bedir Gazvesine çıkıyor. Cenabı Allah, emriyle yola çıkan Resulünün çıkışını; “....Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı...” ifadeleri ile izah ediyor.

Kur-anda Allah’u Tealanın bu emri, Resulüne çıkması için gönderdiği bu vahyi mevcut değildir.

O halde, Resulün (as), evinden çıkmasını emreden Allah’ın vahyi Peygamber Efendimize vahyi gayri metluv olarak gelmiştir.

Oysa; Allah Resulü bir işte kendisinden izin isteyene izin verebileceğine dair Allah Zülcelalin emri gelmiştir. (Nur, 62) Fakat, Resulullah, burada, Bedir’e çıkışta bazı kimselerin çıkmaya hiç de gönlü olmadığı halde, onlara izin vermedi. Nitekim Allah’u Teala bunu Kur-anda açıkça belirtmektedir:

“(Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir. Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı.” (Enfal 5-6)

İstişare etmesi istenen Allah Resulüne savaşmaya zorlayan, istişare sonucuna uydurtmayan, fakat Müminleri razı edene kadar onları dinlemeyen ve nihayet kılıçları çektirene kadar direttiren şey neydi? Allah (cc); “istişare et” “izin isteyene izin ver” derken, Müminleri savaşa sokup ta onlardan bazılarının ölümüne sebep olmak bir Peygamber için olacak şey değildir. Yoksa Resul, Allah’ın emrine isyan etmiş (haşa), Onun emrinin önüne geçecek, dinde dilediği gibi hareket etme, inisiyatifini mi ortaya koymuştu?

Hayır! Bunların hiç biri değildir. Vahiyden başka hiçbir şeye tâbi olmadığına şahitlik eden Allah (cc), Resulünün kervan değil orduyla savaşmasını emretmiş, bu hususta Allah’ın önceden sonuca bağladığı muradı yerine getirilmiştir. Yani Resule savaşa çıkması için vahiy gelmişti.

Oysa Kur-anda böyle bir vahiy mevcut değildir. Gerek bu vahiy gerekse Allah’ın (cc) vaat ettiği “iki taifeden biri” müjdesi Kur-anda mevcut olmayıp vahyi gayri metluv yoluyla gelen vahiylerdir. Şöyle buyuruyor yüce Allah:

“Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz.” (Enfal 7)

Mealini verdiğimiz bu ayette cenabı Allah’ın daha önceden vaat ettiği “iki taife” sözü vardır. (Geniş bilgi için tefsirlere bakılabilir) Bu iki taifeden maksat biri kervan, diğeri de Ebu Cehil’in başkanlığında gelmekte olan ordudur. Cenabı Allah, önceden karara bağladığı, bunun tahakkuku için Resulünü evinden hak ile çıkarıp Bedir meydanında buluşturduğu küfür ordusunun arkasını kesmeyi önceden murad etmişti. Allah (cc) bu orduyu istiyordu. Bunun içinde Müminlere: “Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu;” şeklinde hitapta bulunuyor. Bu hitap, Kur-anda daha önce geçmiş bulunmaktadır, yani, Allah’ın “yaptım” dediği hitabı Kur-anda yoktur. Çünkü bu hitap vahyi gayri metluv ile bildirilmiş, cenabı Allah, bu yolla Müminlere vaatte bulunmuştur.

 

12. DELİL:

Devam eden ayetlerde Allah’u Teala, karşılaşan iki ordunun durumundan bahsetmektedir. Müminler kendilerinin az, kafirlerin çok olduğunu gördükleri zaman yegane dayanakları olan Allah’a dua etmekteler. Onlarla beraber Resulullah ta dua etmektedir.

Geçmişte olan bu hadiseyi müminlere anlatan ve böylece onlara olan nimetini hatırlatan Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.” (Enfal 9)

Oysa Kur-anda bu vaat mevcut değildir. Zira bu vaat de Cenabı Allah’ın, Kur-anda değil vahyi gayri metluvla vahiy etmiş Resulüne bildirmiştir.

 

13. DELİL:

Cenabı Allah, Kur-anı peyderpey, (116, İsra, 106), önceki kitapları ise toptan indirmiştir. Müfessirler, Al-i İmran suresinin üçüncü ayetinde Allah (cc)’ın bu hususa işaret etmek için Kur-anın inişini “tenzil”, Tevrat ve incilin inişini ise “inzal” kelimelerini kullandığını beyan eder. Çünkü, Kur-anın tenzili, tedricen, (ara ara) inmesi anlamına, diğer kitapların inzali ise; toptan inmesi anlamına gelir. (Celaleyn, s.54)

Musa’ya, Tevrat’ın toptan indirildiğine delalet eden ayetler vardır. Musa Rabbi ile sözleştiği günde Allah ile konuşmuş (Araf 142, 143) ve Rabbinden Tevrat levhalarını almıştı. Ama Musa’ya Rabbisinin huzurunda kalması için sözleşme gününe on gün daha ilave edilmişti. (Araf, 142) Bu ara kavmi buzağıya tapmaya başlamıştı. (Araf, 148) Bunu görüp de kızan Musa’yı cenabı Allah şöyle anlatmaktadır:

“Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce: "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. Tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (Harun'un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı.” (Araf 150)

Ayette Musa’nın Rabbisinden aldığı vahyin (yontulunmuş yazılı levhaların) yere atılmasından bahsediliyor ki; bu Musa’nın toptan aldığı levhalara delalet etmektedir.

Musa’nın Rabbisinden aldığı bu levhanın toptan alınışını ifade eden bir diğer ayette ise Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“(Allah) Ey Musa! dedi, ben risaletlerimle (sana verdiğim görevlerle) ve sözlerimle seni insanların başına seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol.” (Araf 144)

Bu ayetten anlaşılan o ki, Musa’nın hem Rabbi ile konuştuğu ve hem de Allah’u Teala’dan aldığı bu risaletlerin vuku bulduğu o buluşma anında, Tevrat levhalarını toptan almıştı. “Sana verdiğimi al...” sözünden de bu anlaşılıyor. Musa’nın aldığı bu Tevrat levhalarının toptan ve bir defada verildiğini ifade eden ayetin hemen akabinde gelmekte ve o buluşma esnasında Tevrat’ın toptan verildiğini ifade etmektedir:

“Nasihat ve her şeyin açıklamasına dair ne varsa hepsini Musa için levhalarda yazdık.” (Araf 145)

Her şey için bir açıklamanın bulunduğu bir kitabı Musa’ya verdiğini bu ayet ile bildiren Allah (cc), bir diğer ayette ise bu verdiği kitabı tam olarak yani Tevrat’ı tam olarak verdiğini bildirmektedir:

“Sonra iyilik edenlere nimetimizi tamamlamak, her şeyi açıklamak, hidayete erdirmek ve rahmet etmek maksadıyla Musa'ya da Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik. Umulur ki, Rablerinin huzuruna varacaklarına iman ederler.” (En’am 154)

Demek ki; Tevrat Musa’ya toptan indirilmiştir. Kur-anda dikkatimizi çeken bir husus vardır. Resulullah'ın risaletine iman etmeyenler ondan gökten bir kitap indirilmesini istediklerine dair Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“...Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız...” (İsra 93) (bkz. Furkan 32) Buna karşılık Allah’u Teala şöyle buyurmaktadır:

“Eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de inkar ediciler: Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir, derlerdi.” (En’am 7)

Çünkü bu onların, öteden beri toplu inen semavi kitapların teamülüne uyarak: “Eğer, hak üzere isen haydi onlar gibi sende toplu bir kitap indir” şeklinde itirazda bulunuyorlardı. Fakat Allah Resulüne ve ümmetine bir rahmetten bahsediyor ve şöyle diyor Allah (cc):

“Biz onu, Kur'an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (âyet âyet, sûre sûre) ayırdık; ve onu peyderpey indirdik. De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın...” (İsra 106-107) Demek ki Kur-an Allah’tan bir rahmet olarak tedricen inmiştir.

Şurası bir gerçek ki; Allah’u Teala, Peygamberleriyle arada bir vasıta olmaksızın konuşmuştur. Kur-anda bunların örnekleri ve delilleri mevcuttur. Biz bunlardan birkaç tanesini örnek vermekle iktifa edeceğiz. Mealini vereceğimiz ayetlere dikkatlice bakılırsa cenabı Allah’ın Musa, Nuh ve diğerleriyle suhuflarında veya kitaplarında yazılı olmayan konuşmalar yapmaktadır. Bu konuşmalar ise vasıtasız olmaktadır. Şöyle anlatıyor Allah Azze ve Celle:

“Sonunda Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine: Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut ısınmanız için bir ateş parçası getiririm, dedi. Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım. Ve "Asânı at!" (denildi). Musa (attığı) asâyı yılan gibi deprenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın" (buyuruldu). "Elini koynuna sok; kusursuz, bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır" (diye seslenildi).” (Kasas 29-32)

Mealini vermiş olduğumuz bu ayetlerde Cenabı Allah, Musa ile vasıtasız ve karşılıklı konuşmaktadır. Ayetleri okurken dikkat ettiyseniz bu konuşmalar Mushaf da yazılı olarak gelmesi mevzu bahis değil bilakis Mushaf da yazılı olmayıp Musa ile yüce Rabbisi arasında karşılıklı konuşmadır.

 
  Bugün toplam 8 ziyaretçimiz var  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden