ANASAYFA

TASAVVUF

PORTRELER

ZİYARETCİLER

NAMAZ

ÖNCÜLER

EFENDİMİZ

MAKALELER

KADIN -AİLE

KUR`AN ve BİZ


   
  Kuran ve Biz - www.kuranvebiz.com
  Modernliğe Tapınmak
 

Modernliğe Tapınmak

Atasoy Müftüoğlu

Günümüz dünyasında ve toplumlarında, içerisinde yaşadığımız toplumda da, açıkça görebileceğimiz gibi, sosyal belirleyicilikler, ahlaki belirleyicilikler işlevlerini yitiriyor, meşrulaştırma kaynakları ve ölçütleri hızla değişiyor. 

Toplumlarımızın modernliği seçmeye zorlanması, İslami birikimimize, tarihsel birikimimize, kültür ve uygarlık birikimimize veda ederek, sahip bulunduğumuz bütün mukaddesleri terk ederek, her alanda telafi edilmesi mümkün olmayan yoksulluklara mahkum olmamız sonucu doğurdu. Bu mahkûmiyet sebebiyle toplumlarımız bugün tarihsel, kültürel, manevi ve ahlaki bir boşluk içerisinde bir o yana, bir bu yana savruluyor. 

Resmi ideoloji, toplumu istatistiki veriler içerisinde değerlendiriliyor, pragmatik mantığın sınırları içerisinde yorumluyor. Bu nedenle toplum; tarih, kültür ve uygarlık içeriklerinden soyutlanıyor, ideolojik klişelerle, güncel sorunların/güncel tartışmaların boyutları içerisinde düşünülüyor, tarihsel boyutlar dikkate alınmıyor. Seküler modernleştirme ideolojisi, toplumu Batılı perspektiflere göre bilgi edinmeye, tercihler yapmaya zorluyor. Toplumumuzda, sömürgeci mantığa ve çıkarlarına dayalı olarak yapılan kategorileştirmeler kabul görebiliyor. Türkiye'de de yaşandığı üzere; ulus-devletlerin sosyal-kültürel kaygıları bulunmuyor, bu devletler yalnızca ekonomiye hizmet veriyor. Küresel politikaların bir sonucu olarak her toplumda sosyal çöküşler yaşanıyor.


Tarih karşısında sorumluluk almaya cesaret edemeyen toplumlar, siyasetler, kültürler, tarihinin istediği doğrultuda sürükleniyor. "Terörizm" küresel tahakküm projeleri için gerekçe olarak kullanılıyor. Bu defa, bu sahte ve kirli gerekçeye dayanılarak Somali istila ediliyor ve Afrika istikrarsızlaştırılıyor. 

Modernlik; modernlik adına gerçekleştirilen işgal ve istilalar, katliam ve işkenceler, soykırım ve toplama kamplarıyla muhteşem bir çöküş sürecine giriyor. Uluslararası insan hakları hukuku ideolojik/ırkçı temeller üzerinde işletiliyor. İsrail'in insanlığa karşı işlediği; işlemeye ısrarla ve küstahça devam ettiği ağır suçların hesabı sorulmuyor, sorulamıyor. Küresel ideolojik ve ırkçı iklim, ideolojik ve ırkçı zorbalıklara yardım ediyor.

Modern akıl insanlığa karşı sorumsuz bir akıl olarak karşımıza çıkıyor. Düzmece ideolojik klişelerle, politik klişelerle toplumlarımız kuşatılıyor, bu klişelerin içerisine hapsedilmek isteniyor. Bütün değişimler küresel güçler tarafından dayatılıyor. Her biri bir put halinde topluluklarımıza dayatılan sözü geçen klişeleri gereği gibi sorgulamıyoruz, sömürge olmaya gereği gibi itiraz etmiyoruz. İşgal ve istila altındaki toplumlarımız çok ağır psikolojik travmalar içerisinde yaşıyor. Hepimiz, şaşırtıcı bir dönüşüme uğradığımız halde, bunu fark etmiyoruz. Toplumlarımıza metafizikten ibaret bir din anlayışı/algısı dayatılıyor. Dini hayat mistik hezeyanlara indirgenebiliyor. Kendilerinde "insanüstülük" vehmedilen bir takım sorunlu kişiler dini hayata yön verebiliyor.
Yozlaşma hayatın her alanını işgal ediyor.


Aramıza yabancılaşmalar giriyor.


Bilinç ve algı parçalanmaları bizi gerçek sorumluluk alanlarından uzaklaştırılıyor. Dostluklarımız gerçek dostluklara benzemiyor, arkadaşlıklarımız gerçek arkadaşlığa benzemiyor. Ahlaki savrulmalara neden olan fırtınaları hissetmiyoruz, anlam ve içerik kayıtlarımızı hissetmiyoruz. Anlamlardan, derinliklerden, niteliklerden uzaklaştıkça şekilciliklere yaklaşıyoruz. Çıkar gözetmeyen değerler hayatımızdan çıkıyor. Ekonomist inançlar, piyasanın tiranlığı, piyasa ideolojileri, toplumları nesneleştiriyor, siyaseti ve kültürü kısıtlıyor, baskılıyor. İktidarın, paranın, şöhretin, yıkıcı etkisi her yerde açıkça görülebiliyor. İçsel sorunlar, zaaflar ve yetersizlikler, dışsal etkenlerden daha çok tahribata neden oluyor.


Gelenekçilik, toplumlarımızda statükoculuk şeklinde somutlaşıyor. Gelenekçilik, her yerde düzenin bir parçası olarak varlığını sürdürebiliyor. Her toplumda muhafazakarlıkların kurulu düzenlerle kolaylıkla uzlaşabildiklerini görüyoruz. Muhafazakar toplumlar, anılarına tapınarak yaşıyor. Modernliği mutlaklaştıran toplumlar zihni bulanıklıklardan, ahlaki bulanıklıklardan kurtulamıyor. Modernliğe tapınanlar, din'i bilimin mantığı ve sınırları içerisinde işlevsiz ve etkisiz bir koruma indirgemeye çalışıyor.


Toplumlarımız resmi ideolojilere gereği gibi ilgi duymadıkları gibi, Tevhidi/İslami çerçevelere/hareketlere de gereği gibi ilgi duymuyor. Toplumlarımız daha çok popüler/geleneksel bir din anlayışına ve bu anlayışın dini pazarlayarak geçinen önderlerine ilgi duyuyor, bu anlayışın önderlerine bağlanıyor.


Bu önderler de pazarlama yöntemleriyle gündemde kalmaya çalışıyor. Karizmatik statüler kazanan cemaat önderleri, kendilerini vazgeçilmez sayabiliyor. Toplumlarımız ve sözünü ettiğimiz dini çevreler, geleneksel yorumlar, ilgiler, çabalar üzerinde yoğunlaştıkları için, düşünsel, entelektüel üretim yapılamıyor. Düşünsel, entelektüel, kültürel mücadeleyi kazanamayan hareketlerin, başka mücadeleleri kazanamayacağını bilmek gerekiyor. Sisteme bir şekilde bağımlı olan hareketlerin, cemaatlerin, hiç bir zaman gerçek mücadele alanında görülmediklerini, gerçek bir dil kullanmadıklarını, kullanamadıklarını hatırlamak gerekiyor.


Zihinsel ve kültürel sömürgecilik, bugünün toplumlarında bireyleri insan olmaktan çıkaran ve şeyleştiren süreçleri hızlandırıyor. Modern uygarlık kendisini tüketim mallarıyla ve silahlarla tanımlıyor. Seküler zamanlar ve seküler algılar, büyük bir bayağılılıklar dünyası oluşturuyor; dünya, tarih ve hayat anlamsızlaştırılıyor. Gündelik hayat sıkıcı tekdüzeliklerle, kölece algılayışlarla sürüp gidiyor. İslami temeller karşısında korkunç bir eyyamcılık sergileniyor.
Akli ve kalbi bütünlüğümüzü titizlikle korumalı ve İslami temelleri büyük bir sorumluluk duygusuyla temsil etmeye devam etmeliyiz.
Ruhlarımızın ve bilincimizin kirlenmesi durumunda hiçbir mücadeleyi yürütemeyiz.


Zamanı derinliğine çözümleyen bir bilince çok ihtiyacımız var.


Tevhidi duyarlık sınır tanımayan bir duyarlıktır. Tevhid insanlığın, hayatın, tarihin birliğini temsil eder. İnsani, ahlaki, vicdani kavramlar, değerler, hiçbir özel ırka, ulusa ait değildir. Hiçbir ırk, hiç bir gerekçeyle İslam'la özdeşleştirilemez. Seçilmiş halk mitolojilerine itibar etmemeliyiz.
Şimdiyle ve geçmişle bağlarını koparmayan bir zaman bilincine sahip olmalıyız.


Aklımızı başımıza toplamalıyız.

Selam ve dua ile

 
  Bugün toplam 2 ziyaretçimiz var  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden