Toplumun Özündekini Tevhidi İstikamette Değiştirmesine, İlkeli ve Tavizsiz Davetçiler Vesile Olabilirler
Eğer bir gün adalet sistemi kurulacaksa, eğer İslami kimlik ve değerler toplumsal hayatta belirleyici hale gelecekse, İslami ahlak ve hukuk ölçüleri içerisinde adil bir sistem bir gün doğacaksa, buna vesile olacak etkili adımları, ancak ve sadece, ilkeli, onurlu ve dininden tavize yanaşmayan Müslümanlar atacaklardır. O halde biz, ilkeli, tutarlı, onurlu Müslümanlar olmanın, İslami kimlik ibrazında sonuna kadar tavizsiz direnmenin yolunu bulmalıyız. Vahyin belirlediği, Resul'ün örnekleyip şahitliğini yaptığı İslami ölçü ve ilkelerimizi yeniden gündemimize alıp, halimizi sorgulamalıyız. Bir an önce yeniden tevhidi istikamete yönelip yanlışlardan dönmeli, tevhidi duruş ve yürüyüşü bir gençlik heyecanı, bir geçici hal olmaktan çıkarıp sürekli hale getirmeli, Allah'ın ipine topluca sarılıp, Allah yolunda ısrarlı olmayı başarmalıyız.
Yukarıda anlattıklarımız bir daha ortaya koyuyor ki, sistemin araçlarıyla, sistemin ilkelerine bağlı kalarak sistem değiştiril emiyor. Tam tersine kendi kimlik, ilke ve akidelerini terk ederek sistem içine giren pragmatik yöntemlerle doğru sonuçlara varılamadığı gibi, bu tür yöntemleri izleyenler inandıkları gibi yaşamayı terk ettikleri için zamanla yaşadıkları gibi inanmaya başlıyorlar. Sistemin ilke ve değerlerini kendi inanç ve ilkelerinin yerine ikame edecek sonuçlara ulaşıyorlar. Bu yöntemle özgün kimlik ve ilkeler öğütülüp, değerler alanında büyük ve derin bir erozyon yaşanırken, başlangıçta umulan ve vaat edilen adalet, hak ve özgürlüğe de asla ulaşılamıyor, bundan sonra da ulaşılamayacak. Bunu kafamıza koymamız gerekiyor.
Allah'ın yoluna ve Allah'ın sosyal yasasının gereği olan toplumsal değişimi hedefleyen yönteme dönülmesi gerekiyor. İktidar hırslarıyla seküler partilerin peşinde koşanların akıbetleri ortada dururken, böylesine zelil durumlara düşmektense, İslami kimliği böylesine harcamaktansa, böylesine dejenerasyona, yozlaşmaya yol açmaktansa, Allah için İslami kimlik ve ilkelere sadakat gösteren bir çizgide, Allah yolunda ısrar etmek gerekiyor. Her şartta, ısrarla Vahyin şahitliğini yapmak, tıpkı Peygamberimizin bize yaptığı şahitlik gibi, insanlara güzel örneklik oluşturmak, halimizle ve kalimizle, yaşayarak, Kur'an'ın ahlakiyle ahlaklanarak insanlara vahyin kurtarıcı mesajını taşımak gerekiyor.
İslamilik iddiası altında, zelil ve tutarsız durumlara düşmeden, insanlara güzel örneklik sunmamız gerekiyor. İslam'ın karanlıklardan aydınlığa çıkarıcı mesajını, eğitim ve tebliğ çalışmalarıyla, merhamet, adalet ve hikmetle topluma taşımamız gerekiyor. İslami kimlik ve ilkeler, dosdoğru bir içerikle ve onurlu, ilkeli bir temsille topluma ulaştırıldığında, eğer toplum da davete icabet ederek tevhidi istikamet doğrultusunda kendini değiştirirse, işte o zaman da Allah vaadini yerine getirecek, tevhid ve adalet sistemine layık olan toplumun durumunu değiştirerek, tevhid ve adalet devletini takdir edecektir. Vallahi ondan önce, sahici bir adalet sistemi asla gelmeyecektir. Çünkü Allah'ın yasası bu değişimi şart koşmaktadır.
Biz Müslümanlara yakışan, çok kısa olan dünya hayatının süslerine kapılarak, makam, mevki, kredi, ihale uğruna İslami kimlik ve ilkelerden taviz vermek, dünyevileşmek değil; ne pahasına olursa olsun, yaratılış gayemize uygun davranmak, sadece Allah'a ibadet etme bilinciyle, Kur'an'ın inşa edici mesajını halkımıza ve tüm dünya insanlığına taşıyarak, tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemizde ısrarcı olmaktır. Evet biz, her şartta ve her durumda işimize bakmalıyız, kulluk eksenli tevhid, adalet ve özgürlük mücadelemizi sürekli kılmalıyız. Kendimizden başlayarak, toplumumuzu ve ümmetimizi vahyin ölçüleriyle yeniden inşa etme projemizi sürdürmeliyiz. Bizim kulluk eksenli bir hayat tasavvurumuz ve yine kulluk eksenli bir mücadele yöntemimiz var.
İktidar ve dünya eksenli hayat tasavvuru ve mücadele yöntemleri, pragmatizmin çürütücü etkisiyle ilkesizliğe yol açarken, insanların, İslami kimlik ve ahlaki değerler alanında bile, iktidar olma ya da iktidarda kalma uğruna büyük tavizler vermesine sebep olurken ve üstelik iktidar eksenli siyasi parti yöntemi gayri İslami resmi ideoloji ilkelerine bağlılık şartına bağlanmışken, bir Müslüman'ın böyle bir batıl alanda, batılı benimsediğini ifade ederek rol üstlenmesi düşünülemez. Biz köklü siyasal sistem değişimlerinin ancak uzun ve yorucu bir mücadeleyle gerçekleşebilecek sosyal bir dönüşümün sonucu olarak Allah tarafından takdir edileceğini öngören ilahi yasaya inanmaktayız.
O halde bu yasa gereğince bizim irademize bırakılan toplumsal dönüşüm üzerinde yoğunlaşmalıyız. Bu sebeple, merhamet, adalet ve kulluk görevimiz gereğince üzerimize düşen tebliğ, davet, eğitim ve şahitlik sorumluluğumuzu ciddi ve yaygın projeler haline getirip, uzun soluklu bir mücadeleyle uygulamaya koymalıyız. Böylece, toplumun özündeki cahili değerleri tevhidi olanlarla değiştirmesine vesile olmalıyız.
Toplumu Doğru İstikamette Dönüştürecek, Yüreklendirici ve İlkeli Örneklikler Oluşturmalıyız
Tabii ki, Kemalist sistemin yaptığı bunca zulüm, sömürü ve talanla, hegemonyasını sürdürebilmek için estirdiği şiddet ve terörle oluşturduğu "korku krallığı" böyle bir toplumsal dönüşümün önündeki en büyük engeldir. Bu bakımdan yapılacak ilk şeylerden biri de işte bu "korku krallığı"nı yıkacak ve halkı yüreklendirecek çabaları göstermektir. Mazlum kitlelere, kendilerinin korkacak hiçbir durumlarının olmadığı, böyle zelil yaşamaktansa bazı bedelleri ödemeyi göze alarak izzetli ve onurlu yaşamaya talip olmanın önemi örneklenerek anlatılmalıdır. Bu amaçla, halkı eğitecek ve muhalefet bilincini kazandıracak sivil alanlardaki çabalar öne çıkarılmalı, korku krallığının temellerini sarsacak sivil muhalefet ve şiddete başvurmayan direniş örneklikleri yaygınlaştırılmalıdır. Bu mazlum kitlelere, memleketin sığınmacıları değil esas sahipleri olduğu bilinci ve öz vatanında özgürce, insanca ve Müslümanca yaşamaya haklarının bulunduğu, gasp edilmiş bulunan bu haklarını mutlaka alacaklarının özgüveni kazandırılmalıdır.
Zulumattan nura doğru gerçek ve köklü bir değişimden yana olan biz Müslümanlar ise, hangi şart altında olursak olalım, içinde yaşadığımız toplumun özündekini tevhidi istikamette değiştirmesine vesile olacak, adalet, merhamet ve hikmeti esas alan tebliğ ve eğitim çalışmalarımızı ve bunlara paralel olarak yürütmemiz gereken hak ve özgürlük mücadelemizi kapsayan ciddî ve kuşatıcı projelerimizle, halkımızın ufkunu ve önünü açmaya gayret göstermeliyiz. Tabii ki, toplumun tevhidi ölçü ve değerler istikametinde dönüşümüne vesile olmak iddiası taşıyanların (ki her Müslüman aynı zamanda böyle bir iddianın da sahibi olmak mecburiyetindedir), topluma taşımak istedikleri değerleri, öncelikle kendileri yaşayarak ahlak edinmeleri, bu değerlerden taviz vermeyen tutarlı örneklikler oluşturmaları vazgeçilmez bir gerekliliktir.6
Egemen şirk sistemi ile uzlaşıp, bütünleşerek, ikbal ve çıkar uğruna iktidar eksenli hayat tasavvuruna savrulanların pragmatizmi ile İslami kimlik ve ilkeler az pahaya satılarak belki yönetime gelinebilir, sultadan ve ranttan pay da kapılabilir ama Allah'ın rızasına ve İslami adalet sistemine kesinlikle ulaşılamaz. Nitekim bu yöntemle birileri, hem de büyük bir ekseriyetle seçim kazandıkları halde ülkeyi şirk hükümleriyle yönetmeyi sürdürerek egemen zulme ortak olmaktan başka bir şey yapamıyorlar.
Her Müslümanın, bu gayri İslami yöntemlerin peşine takılmadan önce kendisine sorması gereken soru şu olmalı: Amaç, şirk sistemiyle de olsa ülkeyi illa kendisini İslam'a nispet eden kadroların yönetmesi midir? Bu Müslüman kadroların yönetiminde şirk sistemi içinde kalarak ulaşılacak şey en fazla, görece bir özgürleşme ve bir miktar da zenginleşmedir. Farz edelim ki, şu kısacık dünya hayatımız için bunlar elde edildi, peki bu imtihan dünyasında İslam'ın ve Kur'an'ın bizden istediği şeyler ne olacak? Müslüman kadrolar hükümet olup, görece bir özgürleşme ve zenginleşme sağladıklarında İslami bütün iddialarımız ve Kur'an'ın hükümleri rafa mı kalkacak? Görece bir özgürleşme ve zenginleşme uğruna, taktik ve konjonktürel özgürleşme ihtiyacımızı gidermek için, bizi biz yapan, bize şahsiyet, kimlik ve imanımızı kazandıran temel ilke ve değerlerimizi, yaratılış gayemiz olan "sadece Allah'a kulluk" anlamındaki stratejik hedefimizi feda edebilir miyiz?
O halde hedef, illa ve her şeye rağmen Müslüman kadroların yönetmesi değil, evet Müslüman kadroların, ama mutlaka İslami hükümlerle ve adaletle yönetmesi olmalıdır. Müslümanın siyasal alandaki hedefi, kulluk eksenli bir hayat tasavvuru içinde, sadece Allah'a kulluk yaparak, O'nun rızasını kazandıracak tavizsiz İslami mücadele ile toplumsal dönüşüme vesile olarak, Allah'ın hükümlerine dayalı İslami adalet sisteminin gelmesine zemin hazırlamak olmalıdır. Doğru ve sahih bir din anlayışını topluma taşıyabilmek için, toplumun vahyin belirleyiciliğine, tevhidi akideye doğru dönüşümüne vesile olabilmek için, öncelikle vahyin şahitliğini adil ve emin bir kimlikle ortaya koyan davetçi kadrolara ihtiyaç vardır.
Kendilerini özgün İslami kavramlarla tanımlayan, bu durumdan bir eziklik ve kompleks duymayan, vahyin getirdiği kavram, ilke ve değerleri eylem ve söylemlerine egemen kılmaktan ve bunları bıkmadan usanmadan yaşayıp, topluma taşımaktan usanmayan ve utanmayan, tam tersine onur duyan şahsiyetli Müslümanlara ihtiyaç vardır. İstikrarlı ve zikzak çizmeyen düşünce seyri ve süreklilik arzeden çabalarıyla, İstikametini bozmadan yürüyen örneklerin çoğalıp yaygınlaşmasına ihtiyaç vardır. Egemen şirk sistemi ve kurumlarıyla uzlaşmaktan, bütünleşmekten uzak duran, dünyevileşmeye pirim vermeyen, bedeli neyse ödemeyi göze alarak, köklü bir inkılapla tevhidi toplumsal değişimin gerçekleşmesi için çaba göstermekte ısrarcı olan, Müslüman aydın, entelektüel ve akademisyenlere ihtiyaç vardır. Toplumun örnek alacağı, emanete riayetkar, doğru sözlü, ahde vefalı, iffetli, izzetli, adil, emin ve güvenilir Müslüman şahsiyetlere ihtiyaç vardır. İnandığı değerleri, hiçbir dünyevi menfaat karşılığında satmayan, akidesini ve ilkelerini hiçbir korku ve endişe ile terk etmeyen muvahhidlere ihtiyaç vardır.
Eğer tevhidi toplumsal dönüşüm ve inkılap bir gün gerçekleşecekse, bu, ancak böyle ilkeli, tutarlı, ahlaklı ve şahsiyetli mü'minlerin aynı temel değerlerin, aynı hak mesajın davetini yaymaktaki samimi, ısrarları ve süreklilik arz eden istikrarlı şahitlikleriyle gerçekleşebilecektir. Tıpkı su damlalarının aynı noktaya istikrarlı, ısrarlı ve süreklilik arz eden, planlı ve disiplinli vuruşlarının en sert kayaları bile zamanla delebilmesi gibi, ancak, ilke ve değerlerini koruyarak yapılacak şahsiyetli bir İslami davetin, örgütlü, planlı, ısrarlı, istikrarlı, sürekli, ilkeli ve tavizsiz bir biçimde topluma götürülmesi de bir gün o toplumun dönüşümüne vesile olabilecektir. Bir toplum eğer davete icabet edecekse, bunun, peygamberlerin örnekliğinde ortaya konan yolu işte budur. Yani şiddeti esas alan değil, merhameti, hikmeti ve güzel örnekliği esas alan davet ve eğitim yöntemidir. Tabii ki bu yöntem; kulluk eksenli bir hayat tasavvuru içinde, uzun soluklu bir yürüyüşe dayanmayı; sabredip direnmeyi, çabuk bıkmamayı, yılmamayı, sürekli yeni umutlar yeşertecek güçlü bir moral, irade ve azmi; risk almayı, bedel ödemeyi göze alan bir yürekliliği; şahsiyetli bir dava adamlığını, davasına ve dava arkadaşlarına karşı güçlü bir sevgi ve bağlılığı, davası ve dava arkadaşları için samimi bir yardımlaşma ve fedakarlık duygusuna sahip olmayı gerektirmektedir.
Dipnotlar:
1- A'râf Suresi, 16-17
2- Sâd Suresi, 24
3- Nisa Suresi, 139
4- Â'raf, 125-126
5- Mümtehine, 4
6- Bakara Suresi, 44; Saf Süresi, 3-4.
DEVAMI>>>